31 Aralık 2014 Çarşamba

~ Gerçek Yaşanmış Bir Olay! ~




Yer Üsküdar. Hava sisli hafif kar yağıyor. Kuruyemişci önünde dehşet sıra. Yılbaşını kutlayacaklar ya kimliklerinde Müslüman yazanlar...!

Derken çok lüks bir araba geliyor. Zengin biri olduğu belli. Arabadan çıkan sivri sakallı bir adam sıranın en önüne geçiyor ve bana şu kadar fındık, çekirdek, fıstık falan ver diyor... Tabi sıradakiler başlıyorlar bağırmaya: ''hop hey ne oluyor! geç sıraya. Zengin mengin anlamayız!...'' O adam dönüyor kalabalığa doğru ve ''Yahu benin adım Corci, ben Hristiyanım. Senede bir kez gelen bayramımız var, bari bayramımızda bizi rahat bırakın. Biz ramazanda sizin pide sıranıza giriyor muyuz?'' diyor...

Tabii sıradaki insanlara büyük bir ders veriyor. Ve bir çoğu çerez sırasını utanarak terk ediyor...

(bu yılbaşında da, kim olduğumuzu unutanlardan olmayalım!)


12 Aralık 2014 Cuma

~ Gelirim Belki ~








Gelirim belki; yılların birinde, ayın on dördünde, 
Ya mutlu bir bekleyiş ile, ya da müstecâb bir dûa ile.

Gelirim belki; Perşembe'yi Cuma'ya bağlayan bir gecede.
Biter bu hasret, vuslat varsa kaderde.

Gelirim belki; bir öğleden sonra, ya bir haber ile,
Ya da minareden yükselen bir selâ ile...


                                    ~ Aşk-ı Züleyha ~

29 Kasım 2014 Cumartesi

"Elhamdülillah İyiyim"




Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir kimseye "Nasılsın ?" buyurdu.

O kimse, "İyiyim" dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse, "Elhamdülillah iyiyim" dedi.

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem :

"İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım." buyurdu.

(Taberani)
____________________________________________

Yorumlarınızı yayınlayıp tek tek cevap verememiş olsam da, herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Beni çok mutlu ettiniz, Allah (c.c) razı olsun... Bir duanın içinde olmak çok çok güzel... Sanal alemde bulunduğum zaman içinde, sevdiğim tek şey belki de bu diyebilirim (yazılarını okuyup, paylaşımlarını takip ettiğin kişiyi hiç görmeden, bilmeden, cinsiyet ayırımı yapmadan, yayınlarına/yorumlarına binaen karşılıksız sevmek ve güvenmek)...

Beni merak edip halimi hatrımı soranlar için "Elhamdülillah İyiyim"...

Sadece nete ayıracak kadar zamanım yok son günlerde (hatta aylarda)... 
Müstecap dualarda buluşmak üzere inşâAllah... Selâm ve dua ile.... 

(Allahü teâlâ, birine dua etmesini takdir etmişse, kabul etmeyi de takdir etmiştir.) Ebu Nuaym


2 Temmuz 2014 Çarşamba

Hayırlı Ramazânlar....

Geldi mâh-ı Ramazânım. Şâd olup sevindi cânım. Ramazân-ı şerîfiniz Mübârek olsun Sultânım! :)



Ramazân-ı Şerif aynın bütün İslââlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesi dileği ile.... Gecikmeli bir tebrik olsa da, cümlemize Hayırlı Ramazânlar...



25 Mayıs 2014 Pazar

~ MİRÂÇ ~




~ MİRÂÇ ~

İsrâ... «Gece giden»... Kur’ân'da ismi;

Bir yolcu... İsrâ...

Zamandan, mekândan âzattır cismi;

İlâhî ibrâ...

Seven, sevilenle buluşmak diler;

En mahrem meclis...

«Geceleyin beni alıp gittiler...»

Ne güzel hadîs!..

... Çıktı, çıktı... Ahenk ahenk merdiven...

Her katta bir iş...

Döndürüp yıldızlar üstünde düven,

Kat kat yükseliş...


Yanında Cebrâil, altında Burak,

O yere vardı.

O yerde, son nokta, son iz, son durak,

Bir ağaç vardı.


Melek dedi: «Burda tamam sınırım;

Ve akıl tamam!

Davranmak istersem yanar kalırım!

Kıpırdayamam!»


Sordu: «Artık nasıl erişmek kabil?

Yok mu bir destek?...»

Kendini aşka sal, dedi Cebrâil;

Aşk erdirir tek...


Aşka teslim oldu. Nurdan çağlayan...

Engelsiz geçit...

Her kayıttan uzak, O’nu bağlayan,

Allah’a şahit...


O erişti, nasıl erişsin tabir?..

Had ötesi had...

Bir O, tek kul, bir de sayı üstü BİR

Allah ki, Ehad...

~NECİP FAZIL KISAKÜREK~

________________________________________________

Mi’raç Gecesi yapılacak ibadetler...

http://kalpten-kalbe-yol.blogspot.com.tr/2013/06/mirac-gecesi.html

Kandilimiz Mübarek Olsun... Selam ve Dua ile...




9 Mayıs 2014 Cuma

~ İMANIN DEVAMININ ŞARTLARI ~



Dünyada insan için birinci derecede lüzumlu olan imandır. Her insan iman etmek ve bu imanı âhirete götürmekle mükelleftir. Bunun için de, bütün müminlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi lâzımdır:

Gaybe inanmak. Gayb, beş duyu ile anlaşılamayan şeylerdir. Allâh, melek, Cennet, Cehennem ve cin gibi.

Helâlin helâl olduğuna inanmak. Yâni helâl şeylere haram dememek.

Haramın haram olduğuna inanmak. Yâni haram olan şeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dahil alkollü içkilere, faize ve diğer haram olan şeylere helâl dememek.

Dâima Allâh'dan korkmak.

Mukaddesâta (İslam'ın mukaddes saydığı şeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak.

Allâh'ın rahmetinden ümidini kesmemek.

Kâfiri kâfir bilmek, mü'mini mü'min bilmek. Meselâ: Bir kimse, sözle, yazıyla veya fiilen din düşmanlığı yapan birine müslüman dese dinden çıkar.

Ayrıca, dine hizmet eden ve dini yaymaya çalışan iman sahiplerine de kâfir diyen, yine dinden çıkmış olur.

Allâh'a mekân izâfe etmemek. Meselâ, Allâh göktedir demek insanı dinden çıkarır.

Kur'ân'a şüphesiz inanmak. Meselâ, Kur'anın eksik veya fazla olduğunu söylemek, Cebrâil hata etti demek, insanı dinden çıkarır.

                                                    ~ Hasan Arıkan - Muhtasar ilmihal ~


Cuma'mız Mübarek Olsun...


7 Mayıs 2014 Çarşamba

~ KIRK, ELLİ, ALTMIŞ, YETMİŞ… YAŞIN İKRAMLARI ~




Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Bir kimse Müslüman olarak kırk yaşına vardığında Allâh ondan üç türlü belâyı kaldırır: delilik, cüzzâm ve baras (alaca).

Bir kul Müslüman olarak elli yaşına erdiğinde günahlarını hafifletir.

Bir kul Müslüman olarak altmış yaşına geldiğinde Allâh ona inâbeyi (gafletten zikre dönmeyi) ihsân eder.

Bir kul Müslüman olarak yetmiş yaşına erdiğinde semâda meleklerine sevdirir.

Bir kul Müslüman olarak seksen yaşına geldiğinde sadece hasenatı, sevapları yazılır, günah yazılmaz.

Bir kul Müslüman olarak doksan yaşına erdiğinde geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, ve “Esîrullâh fi’l-arz: yeryüzünde Allâh’ın esîri” diye isimlendirilir, âilesine şefaat hakkı verilir.”

~ Marifetü’l Hısâli’l-Mükeffire,İbn-i Hâcer ~




1 Mayıs 2014 Perşembe

REGÂİB GECESİ VE BU GECEDE YAPILACAK İBÂDETLER



Receb-i Şerîfin ilk cuma gecesi, yani bu gece Regâib Gecesi'dir. Bu geceyi oruçlu olarak karşılamalıdır.

Regâib gecesi, akşamla yatsı arasında 12 rek'at Hâcet namazı kılınır. İki rek'atte bir selâm verilerek kılınan bu namazda, Fâtiha'dan sonra her rek'atte 3 İnnâ enzelnâhü... ile 12 İhlâs-ı şerîf okunur. Namazdan sonra, 7 Salât-ı Ümmiye okunup secdeye varılır. Salât-ı Ümmiye şudur:

"Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedini'n- nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihı ve sahbihı ve sellim."

Secdede 70 defa "Sübbûhun Kuddûsün Rabbünâ ve Rabbü'l- melâiketi ve'r-Rûh" okunur. 


Secdeden kalkıp bir defa "Rabbiğfir verham ve tecâvez ammâ ta'lem. İnneke ente'l-e'azzü'l-ekrem." okunur.

Tekrar secdeye varılıp yine 70 defa "Sübbûhun Kuddûsün Rabbünâ ve Rabbü'l-melâiketi ve'r-Rûh" okunur.

Secdeden sonra duâ edilir. Duâda Allâh'a şu şekilde ilticâ etmelidir: "Allâhümme bârik lenâ Recebe ve Şa'bâne ve belliğnâ Ramazân." 

Regâib Gecesi'nden sonraki gündüzde, yani cuma günü öğle ile ikindi arasında 2 rek'atte bir selâm verilerek 4 rek'at teşekkür namazı kılınır. 

Her rek'atte 1 Fâtiha, 
7 Âyetü'l-Kürsî, 
5 İhlâs-ı şerîf, 
5 Kul eûzü birabbi'l-felak, 
5 Kul eûzü birabbi'n-nâs sûreleri okunur. 

Namazdan sonra 25 defa "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l- aliyyi'l-azîmi'l-kebîri'l-müteâl", 25 defa
"Estağfirullâhe'l-azîm ve etûbü ileyk" diyerek istiğfâr ve sonra da duâ edilir. 
(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)
_________________________________________

Bu gecenin feyiz ve bereketinden istifâdenlerden olmamız duasıyla, Regaib Kandilimiz Mübarek Olsun.
~ Selâm ve Dua İle ~

اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبٍ وَشَعْبَانَ وَبلغنا رَمَضَانَ

“Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şâ’ban ve belliğna Ramazan.”



29 Nisan 2014 Salı



اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبٍ وَشَعْبَانَ وَبلغنا رَمَضَانَ


“Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şâ’ban ve belliğna Ramazan.”

Receb-i Şerifinizi ve bil vesile mübarek üç aylarımızı tebrik eder, Alem-i İslam'a hayırlı olmasını Yüce Mevlâ'dan niyaz ederim...

Allah (c.c.) bu güzel ayların feyzinden, nurundan bizlere de nasiplenmeyi ve daha güzel imanla, rızayla, şevkle, gerçek anlamda ibadet ve taâtı yapan, Rızasına kavuşan, şuurlu Müslümanlardan olmamızı cümlemize nasip eylesin... Dua'larımızda zulüm gören Müslüman kardeşlerimizi ve birbirimizi de unutmayalım inşaAllah... Selam ve Dua ile...


18 Nisan 2014 Cuma

~Mısırlı Bir Kadının Eşi İçin Yazdığı Mektup~



26 yaşındaki eşim Amr Muhammed Kasım, Cuma günü ikindi vaktinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Çenesinden vuruldu ve kurşun, boynunun arkasından çıktı. Mısır’ın çeşitli bölgelerinde önceki günlerde ve haftalarda ordu tarafından acımasızca öldürülen herkes için adalet çağrısında bulunmak amacıyla İskenderiye’deki bir protestoya katılmıştı.

Dün sabah, yıkanmadan ve gömülmeden birkaç saat önce Amr’ı görmek için İskenderiye yakınında bulunan hastanenin morguna gittim. Birçok insan, Amr ile aynı gün öldürüldüğünden dolayı kendi yakınlarını görmek için hastane kapılarda bekleyen birçok insan vardı. Aralarında Amr’ın arkadaşları ve akrabaları da vardı. Bir süre bekledikten sonra odaya girdim, uzunca bir battaniye ile örtülmüş hâlde bir masa üzerinde boylu boyunca yatıyordu. Yanına oturdum ve yüzünü açtım ve o, sevdiğim oradaydı. Yirmi dört saatten daha az bir süre önce onu güçlü, mutlu ve gülümser hâlde görmüş olmama rağmen şu an soğuk bir şekilde orada yatıyordu. Sakalını okşadım, bir parçası hâlen yumuşaktı ama bir parçası da kurumuş kandan dolayı sertti. Burnu kanlıydı ve gözünün yanında bir kesik vardı ama ölmüş olsa bile yakışıklıydı, sanki uyuyormuş gibi sessizdi. Dudaklarına ve yanaklarına dokundum, dudakları ve yanakları soğuktu.

Yüzüne bakarak bir süre durdum, defalarca sanki kalbimin üzerinden kamyon geçtiğini hissettim. Yüksek sesle ağlamamak için kendimi zor tuttum ama gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu ve “Amr, seni seviyorum, her zaman Allah yolunda ölmeyi istediğini biliyorum ve inşallah her zaman arzu ettiğin şehadet mertebesine ulaştın ve ben seninle gurur duyuyorum. Yarabbi onun günahlarını affet, şehadetini katında kabul et ve bana ahirette ona kavuşmayı nasip et. Yarabbi bana sabır ver, ecelinin geldiğini, Sen’in takdirin ve inayetin ile onun şehit olduğunu ve Sen’in katında diri olduğunu idrak etmeyi nasip et!” dedim. Kendimi hazır hissedene kadar yanından ayrılmadım, orada ne kadar kaldığımı tam olarak bilmiyorum. Son olarak yanağından öptüm ve ona daha sonra inşallah görüşeceğimizi söyledim, ondan sonra yüzünü kapadım ve odadan çıktım.

Cenaze namazı ikindiden sonraydı, yüzlerce insan gelmişti. Arkadaşları, okuldan meslektaşları, akrabaları... Çok sevilen bir insandı. Herkesin gözü yaşlıydı ve sadece güzel sözler söylüyorlardı. “Elhamdülillah bu dünyadaki en iyi ölüm şekli ile Allah onu yanına aldı.” diyorlardı. Onun için dua ettik ve mezarlığa doğru kefenlenmiş bedenini taşıyan yüzlerce kişiyi görmek için dışarı çıktım. Kadınlar kalabalığı takip etmedi, mezarına gitmek için gömülene kadar bekledik ve dua ettik. Bir süre sonra annesi, ben ve bazı kadın akrabaları, mezarlığa doğru yürüdük ve nerede olduğunu bulmaya çalıştık. Birden yakınımızdaki tüm erkeklerin “Yan kapıdan çıkın ve koşun!” diye bize bağırdığını fark ettim. Ne olduğunu anlamadım ama arkamdan patlama sesleri gelmeye başladı, bize taş atılıyordu ve tüm erkekler, kadınlara koşmalarını söylüyordu. Ben de arkama bakmadan koştum, koştum, koşarken büyük bir taş yanağıma çarptı ama elhamdülillah Amr’ın arkadaşları beni gördü ve onların önüne geçerek koşmamı söylediler, böylece arkamda kalacaklar ve bana bir şey olmadığından emin olacaklardı. Bize saldıranlar “İhvan’a ait” bir cenaze töreni olduğunu duyan eşkıyalardı. (Eşim, İhvan üyesi olmamasına rağmen yalnızca ahlak ve namus anlayışına sahip olan dindar bir adamdı). Birçok kişi yaralandı, bazılarında bıçak yarası vardı ama bildiğim kadarıyla elhamdülillah ölen olmadı. (Ama sonradan maalesef bu olaylar esnasında 2 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendim, innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn.)



Ölse bile Amr’ın düşmanları, ondan ve onun etrafında bulunan herkesten nefret ediyordu! Ama onların nefreti, benim için hiçbir şey ifade etmiyor, zaten Allah düşmanı olan birisi senden nefret ediyorsa bu inşallah doğru yolda olduğunun göstergesidir.

Sevgili Dostlarım,

Kalbim ağrıyor, ben daha önce hiç böyle bir kalp ağrısı hissetmemiştim. Uyanık olduğumda onu özlüyorum ve uyuduğumda da onu rüyamda görüyorum. O, her kadının eş olarak arzu edebileceği hasletlere sahip olan bir erkekti; nazik, cömert, yumuşak huylu ve sevgi doluydu, aynı zamanda güçlü ve cesurdu. Giysileri hâlen odamızdaki askıda duruyor, sanki kapıya doğru yürüyecek ve uyumadan önce pijamalarını giyecekmiş gibi. Bir arkadaşı cenazede bana Amr’ın cüzdanını ve cep telefonunu verdi ama alyansı kayıp, hâlen nerede olduğunu bilmiyoruz. Alyansını saklamayı isterdim.

Ama tüm bu yaşananlara rağmen, “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn. (Biz Allah’ınız ve elbette O’na döneceğiz.)” dışında hiçbir şey diyemem. Onun için dua etmeye devam ediyorum. “Neden onu aldı?” diye Allah’a isyan ederek veya “Cuma günü protestoya katılmasaydı şimdi hayatta olurdu!” diye düşünerek onun şerefini lekelemek ve kendi imanımı zedelemek istemiyorum. Hayır, o an Amr’ın Allah’a kavuşacağı andı, bunu şeksiz şüphesiz biliyorum. Ve dünyada onunla birlikte daha fazla zaman geçirmeyi arzu etmeme rağmen, eğer Allah izin verirse ona kavuşmak ve cennette onun eşi olmak için sabırsızlanıyorum. Cennette süre bitmeyecek ve sevdiklerimizden ayrılmak gibi bir korkumuz olmayacak. Aşkımızın, öbür dünyada da sürecek gerçek bir aşk olduğuna her zerremle inanıyorum.

Yarabbi,

Sen Musa’nın annesi onu nehre bıraktıktan sonra onları birbirlerine kavuşturdun.

Yarabbi,

Sen ayrı geçen acı dolu yılların ardından Yakup’u çok sevdiği oğlu Yusuf’a kavuşturdun.

Yarabbi,

Yalnızca Sen ahirette beni sevdiğime kavuşturabilirsin, bu yüzden yalnızca Sen’den beni tekrar ona kavuşturmanı istiyorum.

Dün gece eve geldikten sonra telefonumuz çaldı, bir tanıdığımın arkadaşı arıyordu, Amr vurulduktan sonra başına gelenlere bizzat şahit olmuş. Hemen ölmediğini, bir süre daha yaşadığını söyledi. Sol eli ile çenesinde kurşunun girdiği yeri tutuyormuş ve sağ işaret parmağını kaldırmış ve açıkça “Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resûluhu.” demiş ve yüzünde kocaman bir tebessüm varmış, sanki düğün günüymüş gibi. Bunları duyduğumda Allah, bana bu harika insanı tanıma imkânını vererek ve ondan çocuk sahibi olmayı bana nasip ederek beni şereflendirdiği için ağlamaktan kendimi alamadım.

Dostlarım,

Umut verici sözleriniz dikkatimden kaçmıyor. Hepinizi sevmekten ve saymaktan başka hiçbir şeyim yok ve şimdi öncekinden çok daha iyi bir şekilde biliyorum ki bizler Müslümanlar olarak toplumda pek çok hatamız olmasına rağmen bir araya geldiğimiz zaman gerçekten dikkate alınması gereken bir güç hâline geliyoruz. Desteğinizi, sevginizi ve dualarınızı ziyadesiyle hissediyorum. İnşallah Kanada’ya döndüğümde de şüphesiz dualarınıza ve desteğinize ihtiyacım olacak.

Allah’tan dileğim, Allah’ın seçtiği şekilde ölme şerefine nail olan Amr hatrına beni ve kızımızı asla O’nun yolundan ayırmasın.

Ya Habibi Ya Amr...

Ya Habibi Ya Amr...

Ya Habibi Ya Amr...

Şimdi inşallah ruhunun yeşil bir kuş olup uçtuğunu ümit ediyorum. Cennete doğru uçuyorsun. Allah’ın verdiği rızıkları yiyorsun ve içiyorsun. Allah’ın Arş’ına yakınsın, orada asla gözyaşı dökmeyeceksin ve herhangi bir kayıp veya acı duygusu hissetmeyeceksin. Bu dünyada sevdiğimdin ve inşallah öbür dünyada da sevdiğim olacaksın, her zaman kalbimdesin, her zaman dualarımdasın.

________________________________________


Okurken gözyaşlarımı tutamadım. Birbirine saygı ve sevgisi sonsuz olan böyle eşlerin (çiftlerin) dünyada iken birbirlerinden erken yaşta ayrılmaları beni hep düşündürmüştür... İyiler çabuk ölür, kötüler uzun mu yaşar! (tevbe estağfirullah)...

 İsmini bilmediğim Mısır'lı hanım kardeşime Allah (c.c) sabır ihsan eylesin... Evladıyla birlikte hayırlı ömür nasip etsin ve ahirette eşi ile (Amr Muhammed Kasım'la) beraber olmayı nasip etsin inşaAllah.... Selam ve dua ile..



28 Mart 2014 Cuma


"Güzel elbiseler alamadım sana, yıl oldu hala aynı entari" dedi adam.

"Haram lokma geçirmedin boğazımdan, yetmez mi" dedi kadın...!







26 Mart 2014 Çarşamba

~ Enfâsı Hesâp ~




Sabit, bize enfâsı hesâp üzerine verirler.
Bir müft soluk yok, ya bu kavga ne belâdır.


Ey Sabit, nefeslerimiz bize sayılı olarak veriliyor. Bedava tek bir nefes almamıza imkan yok. Öyle olduğu halde, bu hayatın boş kavgaları için ne diye nefes tüketip duruyor, hesaplı soluklarımızı hesapsızca israf ediyoruz? 


~ Sabit (Bosnalı Alaaddin) ~


Nette aradım ama bu değerli beyit ile ilgili bir paylaşım bulamadım... Ezberden yazdım, yanlışım olmamasını umuyorum... Bosnalı Alaaddin'nin ruhuna rahmet... Resimdeki güzelliği bir gün yakından görmeniz dileğiyle...

Evet, bize sayı ile verilen nefeslerimizi ne kadar malayani işlerde ve insafsızca tüketiyoruz, özellikle son zamanlarda (malum, gündemdeki gerçeğini bildiğimiz veya bilmemize imkan olmayan şaibeli düzmece oynanan oyunlara alet olup) vaktimizi maalesef pervasızca harcıyoruz!..

Nette aynı konular, reelde aynı sohbetler. Yok yere birbirine düşman olan insanlar... Vah ki ne vah!...

Siyasi düşünceler, karşıt görüşlere sahip olan davranışlar (aşırı sempatizanlık yoksa, bazıları çok uç sınırlarda değilse) bizleri bölmemeliydi... Allah (c.c) sonumuzu hayr etsin inşaallah...

Kısa bir hatırlatma:Yorum ayarlarını değiştirdiğim için google+dan yapılan yorumlar silindi... Bunun için özür dileyerek, yine yeni yeniden bekleriz efendim diyorum :) .... Gelen yorumların onaylanmadan paylaşılmamasının daha güzel ve elzem olduğunu düşünüyorum.Yine eskisi gibi sadece blog içi yorumlara devam...

(Ayrıca merak edenler için: Hamdolsun iyiyim, ama son zamanlarda sanaldan feci derecede sıkılıp (oysa ki reelden kaçıp burada biraz nefes aldığımı düşünüyordum), bunaldığımı hissettiğim için blog/plus ve face'de bir müddet paylaşım yapmadım... Hatta çok uzun zaman uğramadım bile... Epey gelişme var, hadi hayırlı...)

Selam ve dua ile....


14 Şubat 2014 Cuma

~ Kur'an-ı Kerim'den Tevbe Ayetleri ~




Ancak tevbe edenler, (kendilerini) ıslah edenler ve (indirileni) açıklayanlar (a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara 160)

Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez. (Al-i İmran 86)

Doğrusu, imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir. (Al-i İmran 90)

Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran 135)

İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var.) (Al-i İmran 136)

Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötü yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir.) İşte Allah, böylelerin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa 17)

Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri .için acı bir azap hazırlanmıştır. (Nisa 18)

Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa 26)

Kim kötülük işler veya nefsini zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa 110)

Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide 39)

Göklerin ve yerin mülkünün Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağışlar . Allah, her şeye güç yetirendir (Maide 39)

Ne zaman ki, erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı üzerlerinden çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular. (A’raf 135) 

Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları kullarından alacak O’dur. Şüphesiz tevbeleri kabul eden, esirgeyen O’dur. (Tevbe 104)

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allahın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü’minleri müjdele. (Tevbe 112)

Ve rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. O da sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (Hud 3)

Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker. (Hak’tan kaçınıp, yan çizen)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründüklerine zaman, O gizli tuttuklarını da açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin önünde saklı duranı bilendir.(Hud 5)

Rabbiniz, içinizdekini daha iyi bilir. Eğer Salih olursanız, şüphesiz O da (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayandır. (İsra 25)

Ancak tevbe eden, iman eden ve Salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar. (Meryem 60)

Ancak tevbe eden, iman eden ve Salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır. Çok esirgeyendir. (Furkan 70)

Kim tevbe eder ve Salih amellerde bulunursa gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah’a döner. (Furkan 71)

Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. (Zümer 54)

“Hayır, benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kafirlerden oldun.” (Zümer 59)

Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu? (Zuhruf 25)

Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine gelip azmışlar, böylece bizde onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azabla azablandırmışız. (Tahrim 8)

Gerçek şu ki, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır. (Büruc 10)


~ Tevbeleri kabul olunanlardan olmak duasıyla, Cuma'mız Mübarek Olsun ~



7 Şubat 2014 Cuma

இ ESMÂÜ'L-HÜSNA (ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİ) இ




1- Allah: Her ismin vasfını ihtiva eden öz adı. Kendinden başka ilah bulunmayan tek Allah.

Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz. Bu isim, Allah'tan başkasına mecazen de verilemez. Diğer isimlerinden bazılarının, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesi caizdir.

2- Er-Rahmân: Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden. 

3- Er-Rahîm: Ahirette, sadece müminlere acıyan, merhamet eden.

4- El-Melik: Mülkün, kâinatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan.

5- El-Kuddûs: Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdîse lâyık olan.

6- Es-Selâm: Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran. Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden.

7- El-Mü’min: Güven veren, emin kılan, koruyan, iman nurunu veren.

8- El-Müheymin: Her şeyi görüp gözeten, her varlığın yaptıklarından haberdar olan. 

9- El-Azîz: İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen.

10- El-Cebbâr: Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran. Hükmüne karşı gelinemeyen.

11- El-Mütekebbir: Büyüklükte eşi, benzeri yok. 

12- El-Hâlık: Yaratan, yoktan var eden. Varlıkların geçireceği halleri takdir eden.

13- El-Bâri: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan. 

14- El-Musavvir: Varlıklara şekil veren ve onları birbirinden farklı özellikte yaratan.

15- El-Gaffâr: Günahları örten ve çok mağfiret eden. Dilediğini günah işlemekten koruyan. 

16- El-Kahhâr: Her istediğini yapacak güçte olan, galip ve hâkim.

17- El-Vehhâb: Karşılıksız nimetler veren, çok fazla ihsan eden. 

18- Er-Razzâk: Her varlığın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan. 

19- El-Fettâh: Her türlü sıkıntıları gideren. 

20- El-Alîm: Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi, ezeli ve ebedi ilmi ile en mükemmel bilen.

21- El-Kâbıd: Dilediğinin rızkını daraltan, ruhları alan.

22- El-Bâsıt: Dilediğinin rızkını genişleten, ruhları veren.

23- El-Hâfıd: Kâfir ve facirleri alçaltan.

24- Er-Râfi: Şeref verip yükselten. 

25- El-Mu’ız: Dilediğini aziz eden.

26- El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren, hor ve hakir eden.

27- Es-Semi: Her şeyi en iyi işiten, duaları kabul eden.

28- El-Basîr: Gizli açık, her şeyi en iyi gören. 

29- El-Hakem: Mutlak hakim, hakkı bâtıldan ayıran. Hikmet sahibi. 

30- El-Adl: Mutlak adil, yerli yerinde yapan. 

31- El-Latîf: Her şeye vakıf, lütuf ve ihsan sahibi olan.

32- El-Habîr: Her şeyden haberdar. Her şeyin gizli taraflarından haberi olan.

33- El-Halîm: Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan, hilm sahibi.

34- El-Azîm: Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce.

35- El-Gafûr: Affı, mağfireti bol.

36- Eş-Şekûr: Az amele, çok sevap veren. 

37- El-Aliyy: Yüceler yücesi, çok yüce.

38- El-Kebîr: Büyüklükte benzeri yok, pek büyük.

39- El-Hafîz: Her şeyi koruyucu olan. 

40- El-Mukît: Rızıkları yaratan. 

41- El-Hasîb: Kulların hesabını en iyi gören. 

42- El-Celîl: Celal ve azamet sahibi olan.

43- El-Kerîm: Keremi, lütuf ve ihsânı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden.

44- Er-Rakîb: Her varlığı, her işi her an gözeten. Bütün işleri murakabesi altında bulunduran.

45- El-Mucîb: Duaları, istekleri kabul eden. 

46- El-Vâsi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden. 

47- El-Hakîm: Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan. 

48- El-Vedûd: İyiliği seven, iyilik edene ihsan eden. Sevgiye layık olan.

49- El-Mecîd: Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok üstün, her türlü övgüye layık bulunan.

50- El-Bâis: Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber gönderen.

51- Eş-Şehîd: Zamansız, mekansız hiçbir yerde olmayarak her zaman her yerde hazır ve nazır olan.

52- El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran. 

53- El-Vekîl: Kulların işlerini bitiren. Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran.

54- El-Kaviyy: Kudreti en üstün ve hiç azalmaz.

55- El-Metîn: Kuvvet ve kudret menbaı, pek güçlü.

56- El-Veliyy: Müslümanların dostu, onları sevip yardım eden. 

57- El-Hamîd: Her türlü hamd ve senaya layık olan. 

58- El-Muhsî: Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen. 

59- El-Mübdi Maddesiz, örneksiz yaratan. 

60- El-Muîd: Yarattıklarını yok edip, sonra tekrar diriltecek olan. 

61- El-Muhyî: İhya eden, yarattıklarına can veren. 

62- El-Mümît: Her canlıya ölümü tattıran. 

63- El-Hayy: Ezeli ve ebedi bir hayat ile diri olan.

64- El-Kayyûm: Mahlukları varlıkta durduran, zatı ile kaim olan.

65- El-Vâcid: Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan.

66- El-Mâcid: Kadri ve şânı büyük, keremi, ihsanı bol olan. 

67- El-Vâhid: Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan. 

68- Es-Samed: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu merci. 

69- El-Kâdir: Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan. 

70- El-Muktedir: Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi. 

71- El-Mukaddim: Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne alan. 

72- El-Muahhir: Dilediğini alçaltan, sona, geriye bırakan.

73- El-Evvel: Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan.

74- El-Âhir: Ebedi olan, varlığının sonu olmayan.

75- Ez-Zâhir: Yarattıkları ile varlığı açık, aşikâr olan, kesin delillerle bilinen.

76- El-Bâtın: Aklın tasavvurundan gizli olan. 

77- El-Vâlî: Bütün kâinatı idare eden, onların işlerini yoluna koyan.

78- El-Müteâlî: Son derece yüce olan.

79- El-Berr: İyilik ve ihsanı bol olan.

80- Et-Tevvâb: Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan.

81- El-Müntekım: Asilerin, zalimlerin cezasını veren.

82- El-Afüvv: Affı çok olan, günahları mağfiret eden.

83- Er-Raûf: Çok merhametli, pek şefkatli. 

84- Mâlik-ül Mülk: Mülkün, her varlığın sahibi.

85- Zül-Celâli vel İkrâm: Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram sahibi. 

86- El-Muksit: Mazlumların hakkını alan, adaletle hükmeden, her işi birbirine uygun yapan.

87- El-Câmi: İki zıttı bir arada bulunduran. Kıyamette her mahlûkatı bir araya toplayan.

88- El-Ganiyy: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şey Ona muhtaç olan.

89- El-Mugnî: Müstağni kılan. İhtiyaç gideren, zengin eden. 

90- El-Mâni: Dilemediği şeye mani olan, engelleyen. 

91- Ed-Dârr: Elem, zarar verenleri yaratan. 

92- En-Nâfi: Fayda veren şeyleri yaratan. 

93- En-Nûr: Âlemleri nurlandıran, dilediğine nur veren.

94- El-Hâdî: Hidayet veren. 

95- El-Bedî: Misalsiz, örneksiz harikalar yaratan. (Eşi ve benzeri olmayan).

96- El-Bâkî: Varlığının sonu olmayan, ebedi olan.

97- El-Vâris: Her şeyin asıl sahibi olan. 

98- Er-Reşîd: İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren.

99- Es-Sabûr: Ceza vermede, acele etmeyen.
    

                       
~ இ இ இ ~