24 Ocak 2014 Cuma

~ Cuma'mız Mübarek Olsun ~




وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا

Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsen(ahsenu), inneş şeytâne yenzegu
beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ

                                                                      ~ İSRÂ - 53 ~


23 Ocak 2014 Perşembe

“Beş harftir"



Eğer sana “Seccade kaç harftir?” diye sorulursa, şu cevabı ver:“Beş harftir:

Birincisi ‘sin’ harfidir,’Başını (düşünceni) muhafaza et.’ demektir.

İkincisi ‘cim’ harfidir, ’Celâl neyin sırrıdır?’ (Büyüklüğü işaret eder) demektir.


Üçüncüsü ‘elif’ harfidir, ’Allah ismini çok zikret.’ demektir.


Dördüncüsü ‘dal’ harfidir, ’Dünyayı gözden çıkar, onu üç talakla boşa.’ demektir.


Beşincisi ‘he’ harfidir, ’Hidâyeti Allah Teâlâ’dan iste.’ demektir.”



                      ~ Ebu’l-Hasan Harakanî ~




.........................................................


Ne gülersin şu dünyada, ecel gelip ölmesi var,
Şol özenip yaptığımız, bir gün virân olması var.

Ecel gele bir gün bize, yaptığımız yine boza,
Şol gül gibi civân taze, benizlerin solması var

~ Yunus Emre ~



Blogcan :)



Na'ber blogcan???
Uzun zamandır uğrayamıyorum sana, kusuruma bakma lütfen, olur mu...? Çok meşgulüm bu aralar...
Neden mi?

Kız kardeşim bizim apartmana taşınıyor. Komşu olacağız.... Üstelik (Allah nasip ederse inşaAllah) 7 ay sonra teyze olacağım :) ilk defa yeğenim olacak, çok mutlu, çok heycanlıyım... "Teyze anne yarısıdır" diye boşuna dememişler, canımdan minik bir can <3 (ah ben seni nasıl mıncıklıcam :)...).... Monoton hayatıma yeni bir hayat, yeni bir nefes, yeni bir ses gelecek böylelikle.... Şimdilik bu kadar... Sonra tekrar uğrarım... Sevgiler blogcan, kendine iyi bak 😇 ...

12 Ocak 2014 Pazar

VELÂDET (MEVLİD) KANDİLİ'NDE NELER YAPILMALI?


Bu akşam, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ'nın (s.a.v.) âlemleri şereflendirdiği Velâdet Kandili'dir.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Rebîulevvel ayının 12'nci Pazartesi gecesinde kâinâtı teşrîf etmişlerdir. Bu îtibârla bu ayın 12'nci gecesi hicrî senenin ilk kandilidir. Yarın akşam, Peygamberimiz (s.a.v.)'in dünyâyı teşrîflerinin kamerî 1488, milâdî sene ile 1443. yılını idrâk edeceğiz.

Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salât ü selâm getirmeli; Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye okumaya çalışmalıdır.

Bu gecenin mânevî zenginliğinden istifâde etmek için bir tesbîh namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır. Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir:

"Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi, bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz'in hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle." Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır.

(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)




BİZ DE SENİ ÇOK ÖZLÜYORUZ YA RASULALLAH ~

Efendimiz (s.a.v) bir konuşmasında;
‘Kardeşlerimle buluşmayı çok özlüyorum’ der.
Sahabe sorar;
‘Ya Rasulallah, biz sizin kardeşleriniz değil miyiz’?
-Efendimiz;
‘Siz benim ashabımsınız, benim asıl kardeşlerim, beni görmeden iman edenlerdir’ buyururlar...

(Hadis-i Şerif / Enes Bin Malik'in (r.a) rivayetidir)


Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz buyuruyor ki:

"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin." (Ahzab Suresi- 56)

Yani evvela Rabbimiz bize Peygamberimiz (s.a.v)e' salavat getirmemizi ve selam vermemizi Kur'an ı Kerim'de emrediyor.

Bu Ayeti kerimeyle, Peygamberimiz (s.a.v)'e salat ve selamlarımızla hürmetlerimizi sunmak farzdır; her Müslüman için yerine getirilmesi gerekli bir görevdir. Her Müslüman en kısa şekilde:

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ سَيِّدِنَا مُحَمّدٍ

"Allahümme salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala Ali Seyyidina Muhammed"

"Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır." (Tirmizi, Salât 357)



   
 ~ Mübarek Kandilinizi Tebrik Eder, Müstecap Dualarınızı bekleriz ~


9 Ocak 2014 Perşembe

Evliya Çelebi'nin kaleminden: İstanbul Boğazı nasıl açıldı?



“İstanbul Boğazı, daha meşhur ismiyle Boğaziçi nasıl oluştu?” Bu soru yüzyıllardır bilim dünyasını meşgul etmiştir. Günümüzde uzmanlar, İstanbul Boğazı açılmadan önce Karadeniz’in küçük bir tatlı su gölü olduğunu belirtmektedirler. Ama İstanbul Boğazı’nın insan gücüyle mi yoksa kendiliğinden mi oluştuğu sorusuna henüz bir cevap verilememiştir. İnsan gücüyle açılan Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı, uzun mesafeleri kısaltmıştır; ancak İstanbul ve Cebelitarık boğazının açılması daha eski çağlarda olduğundan bunlar hakkında arkeolojik çalışmalar yapılmaktadır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, İstanbul Boğazı’nı ve Cebelitarık Boğazı’nı İskender-i Zülkarneyn ve onun ordusunda bulunan Hızır Aleyhisselam’ın açtırdıkları anlatılmaktadır. Ayrıca, Üsküdar ile Sarayburnu arasında çok mamur bir şehrin olduğu ve bu şehrin İstanbul Boğazı’nın patlamasıyla sular altında kaldığı da aktarılır. Evliya Çelebi, İstanbul ve Cebelitarık boğazlarının açılışını şu şekilde anlatmaktadır:


“Allahü Teâlâ, yeryüzünü bu­günkü şekline koymak için İskender-i Zülkarneyn'i yarattı. Zira “Cenâb-ı Al­lah bir şey murad ederse, sebebini hazır eder.” âyeti üzere, Âdem (a.s.)'ın dünyaya gelişinden 5079 yıl sonra yeryüzünde İskender-i Kübra pa­dişah oldu. Bütün hükümdarlar ona itaat ettiler. Fakat Yunanlı­ların Makedonya ve İzmirne sahibi Kaydâfe, İskender'e itaat etmeyip, kuvvetli bir hasım oldu. İskender, Kaydâfe'ye bir türlü galip gelemiyordu. Sonunda İskender, seyahat maksadıyla gizlice Kaydâfe'nin ülkesine ayakbastı. Kaydâfe’nin divanına girdi. Onun hal ve hareketini araştırırken, Allah'ın hikme­ti, Kaydâfe’nin askerleri İskender'i tanıdılar. Onu yakalayıp Kaydâfe’nin huzuruna getirdiler. Kaydâfe, daha önce İskender'in res­mini yaptırmış olduğundan, onu hemen tanıdı ve hapse attırdı. İs­kender, uzun zaman hapiste kaldı. Sonra Kaydâfe, İskender’i ha­pisten çıkarttı. Kendisi ile savaş etmeyeceğine ve kılıç çekmeyece­ğine dair İskender’e yemin ettirip onu serbest bıraktı.



“İskender, oradan Elburz Dağı eteğinde hükümet merkezi olan Irak Daviyân'a geldi. Bütün bilginleri toplayıp bir görüşme yaptı. Vezirleri: ‘Pâdişâhım, Kaydâfe denilen o kadının ne haysiyeti ola! Denizler gibi asker ile üzerine gidip vilâyetini harab edip, halkını kılıçtan geçirip, ciğerlerini kebap edelim’ dediler. İskender onlara: ‘Kerim olan verdiği sözünde durur. Kaydâfe beni hapisten çıkar­dığında, üzerine asker göndermemeye ve kılıç çekmemeye söz verip yemin ettim. Buna bir çare verin ki, Kaydâfe’den intikam alalım.’ diye cevap verdi. O anda hemen Hızır (a.s.): ‘Ey İsken­der! Eğer Kaydâfe’den intikam alalım dersen, savaş yapmaya bile lüzum yok. Hemen Karadeniz'i Makedonya yakınından kesip, Akdeniz'e akıtalım. Kaydâfe’nin bütün ülkesini suya boğar ve intika­mını alırsın. Böylece ettiğin yemin ve verdiğin sözünde de durmuş olursun.’ dedi. İskender'in bütün bilginleri: ‘Allah mübarek eyleye, Allah'ın ilhamı ile en güzel çare bu ola.’ diyerek karar verdi­ler. Derhal bilginler, hocalar ve mühendisler Karadeniz ile Akde­niz'in yüksekliğini ölçtüler. Karadeniz daha yüksek idi. Yedi yüz bin, dağ deviren işçi toplandı. Karadeniz'in suyunun kesilmesine baş­landı. Bütün bu işlere Hazret-i Hızır bakıyordu. Zira Hazret-i Hızır, İskender-i Zülkarneyn’in ordusu­nda asker idi.



“İskender ile karanlıklara varıp, âb-ı hayatı (Hayat suyu = ölümsüzlük) içmek Hızır'a nasib oldu. Hâlâ zinde durumdadır. Hazret-i Musa ile arkadaş olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de âyet var­dır. Hâlâ deniz işlerinde memurdur. Karadeniz'in Akdeniz'e karıştırılmasına sebep, Hızır Ne­bî olmuştur. Bu çalışma, üç sene sürdü. Neticede boğaz açıldı ve Kaydâfe'nin şehirlerinden Makedonya'yı, Es­ki İstanbul'u, Yoruz Kalesi’ni ve yedi yüz kadar şehri su basıp askerinden bir kişi bile kurtulamadı. Bu meşhur kıssa daha sonraları bir beyitte şöyle yer almış: Fırsatında düşmana veren amân / Kaydâfe gibi olıser bî-güman.



“O asırda Karadeniz ile Akdeniz arasında binlerce köy ve kasaba ve büyük şehirler vardı. İstanbul'un Sarayburnu ile Üs­küdar arasında Makedonya şehri vardı. Yedi yüz ılıcalı büyük bir şehir idi. Suda kaybolmuş, İskender-i Kübra da böylece Kaydâfe’den intikam almıştı. Sarayburnu'nda Makedonya şehrini hemen onarmaya başladı. O zamandan beri Macar ülkeleri Sirem ve Semendire sahraları, Leh, Çeh, Kırım, Kamer el-Kam, Kıpçak ve Heyhat vadileri denizden uzaklaştı. Hepsi İrem bahçeleri gibi gönül açıcı yerler oldu. İnsanoğlu ve hayvanlar için otluk ve ekilir yerler oldu.

“Büyük İskender, Makedonya'yı hükümet merkezi yaptı. Sonra yine Allah'ın emri ile Akdeniz'in Septe Boğazı (Cebelitarık) olan yeri de açıp, Akdeniz'i okyanusa akıttı. Yunanca'da Okyanus Denizi derler. Arap dilinde Muhit Denizi (Bahr-i Muhit) denir.”

Yedikıta Dergisi

(9.sayı, Mayıs 2009)



8 Ocak 2014 Çarşamba

~ Hasta Değil Susuzsunuz! ~




Bunları Biliyor muydunuz?

Bir çok hastalığın ana sebebini anlamak için, lütfen aşağıda aktarılan bilgileri dikkatlice ve özenle okuyalım, sevdiklerimizle paylaşalım.

Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa, yüksek tansiyon hastalığına yakalanırız.

Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa, bel ve boyun fıtığı hastalığına yakalanırız.

Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa, gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.

Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa, astım hastalığına yakalanırız.

Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa, şeker hastalığına yakalanırız.

Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa, ülser hastalığına yakalanırız.

Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve kolon kanseri olma tehlikesi yaşarız.

Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre kanserleşme sürecine girer !!!...


Hasta olmamak için vücüdumuzu susuz bırakmamalıyız. Alkali - Canlı su içmeliyiz. Alkali ve canlı olmayan sular ne kadar çok içilse de vücut yine susuz kalmaktadır !!!... Çağımızın en büyük problemi ; içilen ölü sulardır !!!

Hasta değil susuzsunuz -
Dr F. Batmanghelidj

2 Ocak 2014 Perşembe

~ Domuz Her Pisliği Yer ~ (Mehmed Şevket Eygi)



DOMUZU domuz yapan nedir?.. Domuz, Kur’ana göre pistir, necistir, adı üstünde domuzdur.
Domuz bulduğu her türlü pisliği, bu arada insan pisliğini iştahla yer.
İslam Şeriati domuzun etini, derisini, domuzdan çıkartılan jelatini, ilaçları ve diğer bütün domuzlu maddeleri haram kılmıştır.


Ülkemizde büyük sayıda domuz çiftliği vardır.
Bu domuzlar halkımıza dana eti olarak yedirilmektedir.
Artık bazı marketlerde açıkça domuz eti ve kıyması satılmaktadır. Lüks otellerde domuz pirzolası satılmaktadır. Bu otellerin ızgaralarında domuz eti ile sığır eti birlikte, yan yana, yağı ve suyu birbirine karışarak pişirilmektedir. Bazı Müslümanlar böyle otellerde lüks ve israflı iftar ziyafetleri vermektedir. Bu ziyafetlerde domuz yiyen papazlar ve patrikler de bulunmaktadır.


Hz. İsa efendimiz (Selam olsun ona) kesinlikle domuz yememiştir.
Pakistanda zuhur etmiş, sapık fikirleri yüzünden ülkesinden kovulmuş bozuğun bozuğu bir ilahiyatçı, Kur’andaki üç yüz küsur kesin ayetin hükümlerinin bugün geçerli olmadığı iddia etmektedir. Acaba domuz yasağı da mı bu tarihsel hükümler içindedir?
Siyasî iktidar her nedense, Müslüman halka domuz eti, domuz yağı, domuzlu ilaç tükettirme işini kökünden kesip halletmemektedir.
Birkaç ayda veya yılda bir kere, bir firmaya, otele (hamamın namusunu kurtarmak kabilinden) baskın yapılmakta, sonra mesele eski halinde, eski hamam eski tas bırakılmaktadır.


Evet tekrar ediyorum:
İlaçlarda domuz vardır.
Şekercilik, pastacılıkta domuzlu maddeler kullanılmaktadır.
Bazı sucuklara, salamlara, sosislere, kıymalara domuz karıştırıldığına dair yoğun rivayetler vardır.
Bunca domuz çiftliğinde yetiştirilip piyasaya dana eti olarak sürülen domuz etleri…
Domuz derisinden yapılan ayakkabılar ve deri eşya.
Domuz domuz domuz.
Haram haram haram.
Domuz etini ve domuzlu malzemeleri yiyenler, istemeseler ve farkında olmasalar bile domuzun tesirinde kalıyor.
Domuz yiyenler domuzlaşıyor.
Domuzlu insülin ilaçları.
Domuzlu mide ilaçları.
Domuzlu pastalar ve şekerlemeler.
Domuzlar.
Domuzcular.
Domuzlaşanlar.
Maddî menfaat ve para için her haltı yiyenler.
İnsan pisliği yiyen domuzların etlerinde kekremsi bir tad oluyormuş!


Mehmed Şevket Eygi /Aralık 14, 2013