31 Temmuz 2013 Çarşamba

KADİR GECESİ’Nİ ARAMAK



İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri, Kadir Gecesi’nin kaçıncı gece olduğunu,
Ramazân-ı Şerîf’in giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir:

• Pazar günü girerse, 28’i 29’a bağlayan gece.
• Pazartesi günü girerse, 20’yi 21’e bağlayan gece.
• Salı günü girerse, 26’yı 27’ye bağlayan gece.
• Çarşamba günü girerse, 18’i 19’a bağlayan gece.
• Perşembe günü girerse, 24’ü 25’e bağlayan gece.
• Cuma günü girerse, 16’yı 17’ye bağlayan gece.
• Cumartesi günü girerse, 22’yi 23’e bağlayan gece.

İmâm-ı Şa’rânî Hazretleri 30 sene Kadir Gecesi’yle bu usûle göre müşerref olmuşlardır.
Birçok evliya bu usûlle Kadir Gecesi’ni bulmuşlardır. Kadir Gecesi’nin bu ay içerisinde hangi gece olduğunun gizlenmesi, mü’minlerin her geceyi Kadir Gecesi bilip, her gece çokça ibâdet etmeleri içindir.
Kadir Gecesi’nde hava berrâk ve güzel olur. O gece her şey Allâh’a secde eder. Denizlerin suyu bir an için tatlılaşır. Mü’minler afv-ı ilâhî ve mağfiret-i sübhânîye mazhar olurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)


Netîce olarak Ramazân-ı Şerîf hangi gün girerse girsin, bu hesaba göre Kadir Gecesi, cumartesiyi pazara bağlayan geceye isabet etmektedir. Ramazân-ı Şerîf’in ikinci yarısında iki adet cumartesi vardır. Bunlardan gecesi tek sayıya isabet eden, Kadir Gecesi’dir.


Kaynak: Fazilet Takvimi

30 Temmuz 2013 Salı

~ "Ümitsizliğin ardında ümitler gizlidir" ~



Mevlana Mesnevi'den şöyle seslenir ümitsizlik deryasında boğulmak üzere olanlara...

"Ba’d-ı nevmidi besi ümmid hast
Ez-pes-i zulmet besî hurşid hast"


(Dünyanın hali devr-i daim üzeredir. Ümitsizliğin ardında ümitler gizlidir; Gecelerin koynunda güneşler saklıdır. Her başlangıç bir son ve her son yeni bir başlangıçtır. Her doğum ölüme adım atmaktır; sana ölüm görünen şey de gerçekte yeni bir doğumdur. Günler, geceler ve bütün hadiseler ilahi takdirin elinde bir yumak gibi kâh örülür, kâh çözülür. İmkan ve imkansızlık sana bana göredir, Cenab-ı hakka göre değil. O halde ne burnun kanamakla öldüğünü san, ne de güneş batmakla kıyamet koptuğunu. Günlere gecelere değil onların sahibine bağlan ki; ümidin hiç bitmesin...)


26 Temmuz 2013 Cuma

~ Peygamberlerin Meslekleri ~




Âdem Aleyhisselâm, çiftçi, yani zirâatçi idi.

Nuh Aleyhisselâm, naccâr yani marangozdu.


İdrîs Aleyhisselâm, terzi idi.


Salih Aleyhisselâm, tüccar idi.


Dâvud Aleyhisselâm, demirci olup zırh örerdi.


Süleyman Aleyhisselâm, sepet örüp satardı. Büyük bir saltanatına rağmen, beytü’l-mâl yani hazineden maaş almayıp, sepet yapıp satarak kendi elinin emeğiyle geçinirdi. Ondan yer ve çocuklarına yedirirdi. Asla beyt’ül-malden alıp yemezdi.


Mûsâ Aleyhisselâm, Şuayb Aleyhisselâm ve Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, çobandılar. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin geçim­lerinin çoğu evinde yapmış olduğu dikişten idi. Hadis-i şerîfte şöyle:


“Erkeklerden ebrâr yani iyilerin ameli (mesleği) dikiş işleri (terzilik), kadınlardan iyilerin işi de ip örmektir.”


~ İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1 ~


~Şemsi Paşa Camii ~ (Kuşkonmaz Camii)


Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

 İstanbul Üsküdar'da yer alan bu camiiye kuşlar konmuyor. Acaba niye? Gerçek ismi Şemsi Paşa Camii. Diğer adıyla "Kuşkonmaz" Camii... Onu diğer tarihi eserlerinden ayıran ise "çılgın" bir projesinin olması. Söylenenlere göre, camiye "Kuşkonmaz" denmesinin sebebi var.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

Fazlasıyla titiz bir kişi olan Şemsi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindedir. Zaman zaman şakayla karışık atışırlar. 2. Selim ve 3. Murat döneminde sadrazamlık yapan Sokullu Mehmet Paşa'nın Azapkapı semtinde yaptırmış olduğu bir cami vardır.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

O cami ile ilgili sohbet anında Şemsi Paşa, Sokullu'ya ithafen der ki, "Efendim bir cami yaptırmışsınız. Ama kuşlar caminizi kirletmiş pisletmişler." Sokullu da; "Efendim, Allah'ın yarattığı mahlukattır. Olur böyle şeyler der." O gün sohbet meclisinde konu kapanır.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

O an kapanır ancak, gün gelir Şemsi Paşa cami yaptırmak ister. Hatırına ise o sözleri gelir.
 Şemsi Paşa, "Eyvah" der. "Ne yapacağız?" Çözüm her zamanki gibi Mimar Sinan'dadır.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

Mimar Sinan'a gider der ki, "Efendim böyle bir cümle ifade ettik. Üzerinde kuşların uçmayacağı bir semt var mıdır?".... Mimar Sinan da "Efendim var öyle bir semt" der. Koca Sinan konuşturur ilmini.
Kısa bir araştırmadan sonra kuzey-güney rüzgârlarının kesiştiği noktayı bulur. Dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri inceler ve camiyi yapmaya karar verir.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

"Üsküdar'ın kıyısında kuzey ve güneyden rüzgarların kesiştiği bir noktada dalgalarında hemen kıyıyı dövdüğü bir noktada çıkan sesten kuşların rahatsız olacağı bir köşe var. İşte oraya caminizi inşa edebiliriz" der.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

Boğaz'ın kenarında kimi zaman serin, kimi zaman ılık ama hep rüzgar alan, kimi zaman kızgın dalgaların duvarlarını dövdüğü camii işte böyle ortaya çıkar.

Bu caminin öyle bir sırrı var ki...

Kuşkonmaz Camii hala ayakta ve Üsküdar'ın simgelerinden biri... Sizinde bir gün yolunuz düşerse "Kuşkonmaz Camii ne" uğrayıp bir namaz kılmanızı tavsiye ederiz. 1580 yılında ibadete açılan bu cami yaklaşık 430 yıldır. İbadet hizmeti vermekte olup 430 yıldır. bahçesine kuş konmamıştır. 

Efendim, bilmeyenler ve merak edenler için bilgiler bu şekilde. Bizlere de tekrar görmek nasip olur inşaAllah.

Cuma'mız Mübarek Olsun. Selam ve Dua ile..... Selam ve Dua ile....


19 Temmuz 2013 Cuma

~ DÎNE ZARAR VEREN YEDİ MUSÎBET ~




Resûl-i Ekrem (s.a.v.)ashâbına şöyle buyurmuştur:

“İyi ameller yapmakta acele ediniz. Siz, korkmak ve gayrete gelmek için, şu yedi şeyin gelip çatmasından daha kötü birşey mi bekliyorsunuz?

Birincisi: Herşeyi unutturan fakirlik… (Dînî vazifelerini yerine getiremeyecek derecede geçim derdine düşmek.)

İkincisi: Azdıran zenginlik (insanı sefâhate sevk eden servet çokluğu*).

Üçüncüsü: Aklı ve sağlığı bozan (dînî vecibelerini yerine getirmeye mâni olan) hastalık.

Dördüncüsü: Muhâkeme ve şuuru gideren, bunaklık derecesindeki ihtiyarlık.

Beşincisi: Ansızın gelen (insanı âhirete hazırlığı olmadan yakalayan) ölüm.

Altıncısı: Korkutucu istikbâl fitnelerinin en fenâsı bulunan Deccal fitnesi.

Yedincisi: Kıyâmetin kopması. (~Sünenü Tirmizî~)

                                                                     
          ~~~~ Cuma'mız Mübarek Olsun ~~~~



18 Temmuz 2013 Perşembe

~ TERAVİHTE GÜLEN ÇOCUKLAR ~




~ TERAVİHTE GÜLEN ÇOCUKLAR ~

Teravihte gülen çocuklar,
Bütün dualar ezberinde
Ama melek mi gıdıklıyor ne
Gülüyorlar namazın orta yerinde

Teravihte gülen çocuklar,
Elbet susmayı da bilirler
Kaş çatmasa büyükler
Tam otuz gün gelirler

Teravihte gülen çocuklar,
Mümin, cemaatin hepsinden
Ne kızarsın imam amca
Orman bıkar mı kuş sesinden

Teravihte gülen çocuklar,
Camideki en iyi fikir
Çünkü onlar dört rekatta bir
Getirilen salavat gibidir…

Teravihte gülen çocuklar,
Size kızanlara ne dersiniz
Anlatsam onları bir size
Ömür boyu gülersiniz…

~ Mahmut BIYIKLI ~

Hangimiz gülmedik ki! :)

Öndeki teyzenin eteği arkadakinin başına dolanınca mı, yoksa vitirde son rek'atte tekbir alınırken yanlışlıkla rükûde kendini bulanlara mı :)....
Durup dururken sebepsiz gülünmez, ama yandaki gülerken eşlik edilir genelde çocukken... ve ne kadar dirensekte; sanki biri bizi gıdıklar :) ...

Benim babam o dönemlerde İmam olduğu için ben hep arkadaşlarımdan daha ağırbaşlı olmak zorunda kalırdım, ama şeytan illede dürterdi...

"Geçmiş zaman olur ki" diyerek, Ramazanda yaşadığımız tatlı anılarla çocukluğumuza kısacık bir seyahat yaptık... Hayırlı İftarlar ve Hayırlı Teravihler Şimdiden.... Selam ve Dua ile...


(Erkeklerde durum daha vahim, foto da görüldüğü üzere :).. Biz sadece sessiz sessiz gülmekle yetinirdik, içimiz fıkır fıkır kaynasa da)



~ İnsanoğlu Hayatı Boyunca; ~


İnsanoğlu Hayatı Boyunca;

* 130 bin kilometre yol yürüyor.

* 90 milyon kelime konuşuyor.

* 18 yıl ayakta duruyor.

* 2 yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılıyor.

* 25 bin beygir gücü enerji harcıyor.

* 300 ton ağırlık kaldırıyor.

* 105 gün suda kalıyor.

* 26 yıl uyuyor.

* Ortalama 2 yıl telefonla konuşurak geçiyor.

İnsanın Maddî Değerine Gelince:

* Bir insanda 7 kalıp sabun yapacak kadar yağ bulunuyor.

* Orta boy bir çivi yapacak kadar demire sahip.

* Bir kahve fincanını dolduracak kadar şeker bulunuyor.

* Küçük bir tavuk kümesini badanalayacak kadar kireç var.

* 2000 kibrit yapacak kadar fosfor bulunuyor.

* Ufak bir topun atımına yetecek barut için potasyum var.

* İnsan ortalama 70 yıl yaşar.

* Bunun yarısını gece yaşar ve bu süreçte genelde uyur.

* Geriye 35 sene kalır.

* Bu 35 senenin 5 yılı çocukluktayken geçer ve anlaşılmaz.

* 5 yılı da ihtiyarlayınca gider ve yaşantının bu kısmından da fazla birşey anlaşılmaz.

* Geriye 25 sene kalır.

* Bu 25 yılın 15 senesi çalışarak geçiyor.

* Geriye 10 yıl kalır.

* Bir de tuvalet, banyo vs gibi ihtayaçlar var, bunlara da 5 yıl gider.

* Geriye sadece 5 sene kalır.

Su gibi akıp giden zamanda kalan 5 yıl içerisinde de insanlar ne yaşar ne yaşamaz...!

ve ; İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. / Adiyat 6.ayet.


16 Temmuz 2013 Salı

~ Necip Fazıl Kısakürek'ten Bir Ramazan Hatırası ~




Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir Ramazan günüydü. Çemberlitaş'ta oturduğumuz büyük Konaktan sokağa çıktım. İleride, bir sehpaya oturttuğu tablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gördüm. 10 para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlayamadığım bir horoz şekeri satın aldım. Şekeri eme eme Konağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklı bir adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ile haykırdı:

-Şu bacaksıza da bak! Sokakta, elâlemin karşısında yiyor!
Ödüm patlamıştı sanki... Şekeri yere attım ve evime doğru koşmaya başladım.

Adam beni kapıya kadar kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin suratına çarparcasına kapatıncaya kadar adeta baygınlık geçirdim.
Şimdi, masum çocuklara değil, Ramazan günü açıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren her vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saffet ve hassasiyetle hitap etmek istiyorum:

-Günahınızı niçin Allah'la aranızda bırakmıyor ve sanki onun reklâmını yaparcasına, zedelediğiniz Allah hakkına kul hakkını da ekliyorsunuz? Eskiden Ermenisi, Rumu, Yahudisi bu kul hakkına tecavüz etmemek için Ramazanlarda müslümanların karşısında oruca aykırı bir harekette bulunmazlardı. Düşünün, sizin derekeniz ne olmalı!

Hamalın kovaladığı çocuk bugün 75 yaşında ama, kovalayanın soyundan kimse kalmadı.

~21 Temmuz 1980 NECİP FAZIL KASIKÜREK ~


15 Temmuz 2013 Pazartesi

~ Osmanlı'da İftar Davetlerinin Ramazanın 4. Gününde Başladığını Biliyor Muydunuz? ~



İftar davetleri Osmanlı döneminde, şimdi olduğu gibi Ramazan'ın ilk günüyle beraber başlamıyordu. Oruç tutan insanların kendilerini ruhsal ve fiziksel açıdan oruca hazırlamaları ve ilk iftar gününü aileleriyle beraber geçirmeleri için davetler, Ramazan ayının 4. gününden sonra verilmeye başlanıyordu. Davetlilere göre kategorize edilen yemeklere, dördüncü gün padişahlar tarafından yaptırılan camilerin şeyhleri, beşinci gün şeyhülislam, altıncı gün Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ve Hz.Muhammed’in (s.a.v)soyundan gelenlerin kayıtlarını tutan nakibüleşraf çağrılıyordu. Daha sonra da askerlerin ve bürokratların önde gelenleri sahip oldukları makama göre sınıflandırılarak iftar yemeğine davet ediliyordu. Makamı her ne olursa olsun, herkesin iftar sofrasına gelişi ve gidişi tören eşliğinde olurdu.

Osmanlı'da 3 Ayrı İftar Sofrası

--------------------------------------------------------------------------

Osmanlı döneminde her evde iftar sebebiyle 3 ayrı sofra kurulurdu. Biri evin reisi ve misafirleri; diğeri evin hanımı ve misafirleri; sonuncusu ise varsa evdeki hizmetkârlar ve davetsiz misafirler içindi. Sofralar ayrı ayrı kurulsa da bu sofraların en önemli özelliği, tüm sofralarda aynı yemeklerin yenmesiydi. Eşitliğin ayı olan Ramazan bu yönüyle de insanları bir arada tutuyor ve varlıklı olanla olmayan arasındaki farkı ortadan kaldırıyor.

Nerede Eski Ramazanlar, Nerede Şimdiki Ramazanlar ...!


12 Temmuz 2013 Cuma

~ Cuma'mız Mübarek Olsun ~




Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) dua ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir, Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl."

~ Ravi : Hz. Ebu Hüreyre. Kaynak :Müslim, Zikr 71, (2720) ~

Yarabbi; Sana hakkıyla kul, Habibine hakkıyla Ümmet, Anne babamıza hakkıyla evlat, Evlatlarımıza hakkıyla anne baba, Hocalarımıza hakkıyla talebe, Talebelerimize hakkıyla hoca olmayı nasip eyle... Allah'ım; Küfrü Zelil-e, İslamı hakim eyle... Müslüman kardeşlerimizin hayırlı dualarını kabul eyle... Dualarınız da anılmak temennisiyle... ~ Cuma'mız Mübarek Olsun ~

11 Temmuz 2013 Perşembe

~ BOSNA'DA TOPLU MEZARLARI ORTAYA ÇIKARAN MAVİ KELEBEKLERİN HİKAYESİ ~




Yakın tarihimizin en karanlık sayfalarından birini teşkil eden Bosna Savaşı ( 1992-1995) esnasında Uluslar arası Kızılhaç Örgütü verilerine göre Bosna Hersek’te 312.000 kişi hayatını kaybetti. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkına ait olup bu halk dünyanın gözü önünde sistematik bir soykırıma tabi tutulmuştu.Bosna ve Kosova’daki katliamlarda öldürülen sivillerin gömüldüğü toplu mezarların yeri bilinmiyordu, ki pek çoğunun halen de bilinmiyor.

Söylenenlere göre toplu mezarların saklanmasında gösterilen itina pek az şeyde gösterilmiş. Mezarlar hem derin kazılmış hem de üstü kapatıldıktan sonra çevrenin doğal bitki örtüsüne uygun olarak yeşillendirilmiş.
Bugüne değin bu işlerle (toplu mezar bulma) ilgilenen insanların kullandıkları yöntemler (uydu resimleri vb) bu yüzden pek işe yaramamış.Derken, mevcut coğrafyanın belli bazı bölgelerinde kelebek nüfusunda ciddi bazı artışlar gözlemlenmiş.Bu bölgeleri inceleyen uzmanlar bu bölgelerdeki bitki örtüsünde de tuhaf bir zenginleşme keşfetmişler.Bunun nasıl olduğunu anlamak için araştırma yaparlarken bu yerlerin altındaki cesetlere ulaşmışlar, araştırma derinleşmiş, ve toplu mezarlara ulaşmışlar.

Pekiyi bu nasıl olmuş?

Toplu mezarlara gömülen cesetler toprağa karıştıkça toprağın besleyiciliğini artırmışlar (mineral vb yönünden), ve bu da bölgede bulunan misk otu ya da yavşan otu olarak bildiğimiz bitkinin (artemisia vulgaris) coşup fışkırmasına, ve bu da yalnızca bu bitki ile beslenen mavi kelebek nüfusunun artan besin miktarına paralel olarak artmasına sebep olmuş.

Olay basına yansıyınca yerel halk da araştırmaya katılmış ve öncelikli bölgeler belirlenip bu yolla pek çok toplu mezara ulaşılmış.

Bir teori vardı hatırlar mısınız bilmem. Ekvatorda bir kelebeğin kanat çırpışlarının kutuplarda fırtına oluşturma ihtimalinden bahsediyordu. Bu ne kadar doğru ya da yanlış bilmiyorum ama Bosna’da kanat çırpan mavi kelebekler toprak altında topluca yatanların çığlığı misali çırpıyor kanatlarını. O kelebeklerin kanat çırpışları ile bulunan toplu mezarlardan bizim beyinlerimizde bir fırtına oluşturma ihtimalini barındırıyor, yaşananları unutmamak, anlamak adına…

Evet, bugün Bosna'da 11 Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8,372 Boşnak'ın Srebrenitsa kentinde general Ratko Mladiç komutasindaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından tüm dünyanın gözü önünde katledildiği gündür... Katliamın 18. yılı ..

Bir Nefes Duâ...

Allah c.c Hepsine Rahmet Eylesin... Mekânları Cennet Olsun İnşâAllah...

9 Temmuz 2013 Salı

~ KASTEN ORUÇ BOZMAK ~



Bir gün bir aya bedeldir. Diğer ay da cezadır. (Ebu Davud)

Müslüman Ramazan ayının her gününde oruç tutarak nefsine sabrettirmeye memurdu. Binâenaleyh bir gün orucunu bozmakla bütün ayın orucunu bozmuş gibi oldu. Zira oruç günlerinin nev’i itibarıyla bir ibadet sayılır. Onun için orucunu bozan kimseye bir yerine iki ay oruç yüklenmiştir. (Müslim)

61 gün kefaret orucunun 60 günü orucu bozmanın cezası olarak tutulur. 1 gün ise bozulan orucun kazasıdır. 
Peygamber Efendimiz (s.av) bozulan orucun cezasının 61 gün olmasını emretmiştir. Bilerek bozulan orucun kefareti olarak iki ay oruç tutulmasını Resulullah (s.a.v) hadis-i şeriflerinde bildirmiştir.

"Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ramazanda orucunu bozan bir adama bir köle azat etmesini yahut iki ay oruç tutmasını yahut da *altmış fakiri doyulmasını emir buyurmuş.”
 (Müslim)

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: 

“Resulullah’a bir adam geldi ve:
“Ey Allah’ın Resulü, helak oldum.” dedi. Resulullah:
“Seni helak eden şey nedir?” diye sorunca:
“Oruçlu iken hanımıma temas ettim.” dedi. Bunun üzerineResulullah’la aralarında şu konuşma geçti:
“Azat edecek bir köle bulabilir misin?”
“Hayır!”
“Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?” 
“Hayır!”
“Altmış fakiri doyurabilir misin?”
“Hayır!”
“Öyleyse otur!” Biz bu minval üzere beklerken, Resulullah’a içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.
“Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı. Adam:
“Benim! Buradayım!” deyince, Resulullah:
“Şu sepeti al, tasadduk et!” dedi. Adam:
“Benden fakirine mi? Allah’a yemin ediyorum, Medine’nin şu ikikayalığı arasında benden fakiri yok!” cevabını verdi. Bunun *üzerineResulullah güldüler ve:“Öyleyse bunu ehline yedir!” *buyurdular.”(Buhari, Müslim, Tirmizi)

Orucu bilerek bozmak Ramazan-ı Şerif’e hürmetsizlik olduğundan cezası olarak 61 gün oruç tutulmalıdır.

Ramazanda mazeretsiz olarak kasten orucu bozmak, ramazanın saygınlığını ihlâl etmek anlamına geleceği için kefaret ödemek gerekir. Kefaret için genel olarak önerilen üç seçenekten sadece ikisinin günümüzde tatbik imkânı vardır ki bunlardan birisi iki ay peş peşe oruç tutmak, ikincisi 60 fakiri doyurmaktır.

"Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur".(Nisa 80)


____________________________________________

(Resim için Bilge Han Kara'ya Teşekkürler)



8 Temmuz 2013 Pazartesi

~Hoş Geldin Ey Şehr-i Ramazan~




Yürekler, bir başka hislenir şimdi,
Beden değil... ruhlar beslenir şimdi,
Ezanlar bir başka yükselir şimdi,
Hoşgeldin Ey Onbir Ayın Sultanı.

~ Cengiz Numanoğlu ~

Bizi Ramazana ulaştıran Allah’a hamdü senalar olsun. Ve şimdiden tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarımızı İzzeti dergâhında kabul eylesin. Ayrıca içinde bin aydan daha hayırlı gün olan Kadir gecesini bulunduran Ramazanı Şerifin hürmetine, Ümmet-i Muhammed’in İslam bayrağı altında en yakın zamanda toplanmasına vesile olsun inşaAllah... Hayırlı Ramazanlar...


6 Temmuz 2013 Cumartesi

~ BİR HAFTASONU HEZEYANI...! ~

Hep gidenler mi yakardı canımızı..!
Ya her gün ömrümüzü tüketen, kalanları ne yapmalı ...(!)
Canı candan edenleri, duyguları gömenleri... 
Hissiz, ruhsuz, kalpsiz bedenleri. 

Daha ne kadar sürecek, yoksa kopuncaya kadar mı kıyâmet.... 
Elbet bir gün bitecek, belkide sabrın sonu selâmet. 
Ama ne olur ızdırap, lütfen biraz merhamet...

E.E. (namı diğer Aşk-ı Züleyha)




İlk seyrettiğimden beri (15-16 yaşımda) içimi derinden acıtan, sonu hazin bittiği halde tekrar tekrar izlediğim, benim gibi duyguları hassaslar için oldukça etkileyici bir filmdi... Zaten bizi de bu filmler mahvetmedi mi?.. Aşkı bazı filmlerdeki gibi saf, masum ve temiz sandığımız için...

Nasıl büyük bir aşktır ki, dönmesini hasretle bekleyip, yolunu gözlediği kocasının başka bir kadınla beraber geldiğini gördüğü halde; elini öpmeyi ihmal etmiyor... Ancak filmlerde mi olur bunlar, yoksa sadece rol icabı oralarda mı yaşanır bu sahneler?. Bence kocaman bir "HAAAYIR!"... Bazı insanlar gerçekten sever ve sadece bir kere sever (!)...

Bu paylaşım, haftasonu mutlu geçmeyenler içindi. Mutlu geçenler buraya uğramasın diyeceğim ama, baştan belirtmediğime ve şu an bunları okuduğunuza göre; artık çok geç. Buradasınız demek ki, yapacak bir şey yok :)...

Sayfamın en üstünde çalıp duran müzik çaları durdurup, bu videoyu izleyin o zaman, hadi bakem. Mendilinizi, peçetenizi, vs..vs. almayı unutmadan ama!.. Sevgiler ve Mutlu Mutlukluklar (nasıl oluyorsa artık)....


(kendi kendime yazdığım kısacık bir acemi karalamasından sonra, nedense bu videoyu eklemeyi düşündüm)

1 Temmuz 2013 Pazartesi

~ Havalı Su Tarifleri ~




Bu sıcak günlerde su içmeyi ve ikram etmeyi keyifli, lezzetli bir hale getirmek için güzel bir öneri... Vücuttan toksinleri atmanın en şahane yolu nedir? Tabi ki su içmektir. Ama sade olarak içmek zorunda değilsiniz. Hem de toksin atarken, bazı ek faydalar da göreceksiniz:


Şimdi içme suyu dolu bir cam sürahiyi alın:

1.LİMONLU; Birkaç dilim limon atın. Limon vücudun temizlenmesi ve alkali olmasına katkıda bulunacaktır.

2.NANELİ; Birkaç dal nane ekleyin. Hem suyun tadı güzel hale gelecek, hem kokusu! Midenize ve sindiriminize de destek verecektir.

3.SALATALIKLI; Dört-beş dilim salatalık ekleyin. Salatalık vücudunuzun nemlenmesi için harikadır ve inflamasyona karşı etkilidir.

4.ZENCEFİLLİ; Bir bilemediniz iki ince dilim ekleyin. Midenize iyi gelecek ve sindiriminize de. Özellikle gastritiniz varsa.

Bu suları bir gece buzdolabında bekleterek kullanırsanız, daha da etkili olacaktır. En azından birkaç saat. Ayrıca ph derecesi 8 üzeri su kullanmanızı tavsiye ediyoruz, mümkün olursa.

En baştaki benim yorumum hariç, diğer bilgiler alıntıdır. Sağlıklı Günler...