29 Eylül 2013 Pazar
~ Biberli Yumurta Tarifi ~
Dolmalık biberlerimizi resimlerde gördüğünüz gibi 1-1.5 santim kalınlığında halka şeklinde kesiyoruz. Sonra biraz yağ döktüğümüz ve kızdırdığımız tavaya diziyoruz. Hemen ardından yumurtaları dikkatlice (fotoğrafta olduğu gibi) kırıyoruz. İstenilen kıvama gelince servis tabağına alıyoruz. Pazar kahvaltınızda yapabileceğiniz gayet basit ve sunumu ile hoş gözüken bir tarif. Deneyecek olanlara şimdiden afiyet olsun. Mutlu pazarlar...
(isteğe göre yumurtaları kırmadan biberlerin iki tarafını hafif kızartabilirsiniz. bu arada belirteyim resim bana ait değil)
27 Eylül 2013 Cuma
~ "Onlar beni gördüler mi?" ~
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allahu Teâlâ'yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:
"Kullarım ne diyorlar?"
"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana ta'zim (temcîd) ediyorlar" derler. Rabb Teâlâ sormaya devam eder:
"Onlar beni gördüler mi?"
"Hayır!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?"
"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:
"Onlar ne istiyorlar?"
"Senden, derler, cennet istiyorlar."
"Cenneti gördüler mi?" der.
"Hayır ey Rabbimiz!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." Allah Teâla sormaya devam eder:
"Neden istiâze ediyorlar?"
"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.
"Onu gördüler mi?" der.
"Hayır Rabbimiz, görmediler!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:
"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözüne devamla şunu anlattı: "Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkâr kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla:
"Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur."
[Buhârî, Daavât 66, Müslim, Zikr 25, (2689); Tirmizî, Daavât 140, (3595).]
_________________________________________
Babamın Hoca Efendi olması hasebiyle, çocukluğumda ilk öğrendiğim dini bilgiler arasında yer alan bu değerli paylaşıma bir sitede tevafuken denk geldim... Bilmeyenler için, faydasına binaen paylaşımda bulunmak istedim...
Belki biliyordunuz daha önce öğrendiniz, belki bir yerde okudunuz, belki bir sohbette dinlediniz, ama bilenler için diyorum ki "Ettekraru ahsen, velev kane yüz seksen" anlamı "Tekrar güzeldir, velev ki yüz seksen kere de olsun"... Cuma'mız Mübarek Olsun.. Selam ve Dua ile...
__________________________________________
(Yine eski blogumdan hatıra kalan bir paylaşımdı. Birisi, bu yayındaki Hadis-i Şerif'in sonuna yaptığım yorumumu silmeden ve atına kendi ismini yazarak face'de paylaşmış... Blog, plus ve face'ye uğradığımda genelde faydalı olmak adına paylaşım yapan biriyim. Yayınlarım faydasına binaen elbette paylaşılsın, ama kopyala yapıştır yapıldığında bana ait yorumlar eklenmesin, eğer ekleniyorsa ismim ile yayınlansın diye rica ediyorum)
18 Eylül 2013 Çarşamba
~ Aşk ~
Aşk,
Kabe’nin siyah örtüsüne yüz sürenin
Gözünden dökülen
Aşk, Mecnun Leyla’ya sende kimsin dediğinde
Maralların gırtlağına tıkanan
Aşk, hesap günü kargaşasında
Anaya yavrusunu unutturan neyse
Herkesi ve herşeyi öyle unutturan
Aşk,
yangın yeri
Aşk, talan, aşk dağları yürüten
Bir gece ayı sol, güneşi sağ eline verselerde
Vazgeçilmez olan
Aşk, damda deve aratan
Balıklara iğnesini getirten
Ebu Bekir adında birini yoldaş eden
Aşk, Fatıma’nın farklığı
Zeynep’in cesareti , Vahşi’nin keşkesi
Aşk,
Meryem
Tahta atların üzerinde anakaralar aşıran
Kağıt gemilerle okyanusları bitiren
Oyuncak kılıçlarla haramileri düşüren
Aşk, ikindi, Aşk şimdi, aşk bekleyen
Aşk, Hatice
Kimsenin kimseye hayrı olmadığı yerde
Yinede ilk akla gelen
Sonsuz karanlıkların ortasında
Vurgun yemiş bir çığlıkla çerhalar yakan
Aşk,
koşmak,
Aşk, sefa ile merve arasında olmak
Aşk ençok ağlamayı kendisine yakıştırmak
Koşmak koşmak koşmak …
Aşk, Hacer
Bir aba, bir hırka
Bir nefesde kırkbin defada adını söyleyebilen
Aşk, Mevlana,
Bütün evliyaların gizlediği
Bütün abdalların izlediği
Bütün devrişlerin içlerinden geldiği gibi
Aşk,
en çok İsa’ya yakışan
Sabr ise en çok Eyüp’a yazılan
Merhamet ise on Nebiye inen
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde
Herkesin herşeyi, herşeyin herkesi unuttuğu o günde
Aşk, unutmamak
Aşk,
gözü karalık
Aşk, yalnızlık
Aşk, öksüz şehirlerin kapısında
Bagdat’ta, Gazze’de, Kandehar’da, İstanbul’da
Isırdıkça kanayan dudaklardan dökülen sözlerle
Havanın nasıl, saatin kaç olduğunu sormak
Aşk, hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar sevmemesi
Yağmurun incire, zeytinin bala söylediği
Anla işte aşk, onbir yaşındaki Muhammed’in (sas) annesi
Aşk,
eylem
Dünyanın en güzel baş kaldırması
En güzeli ile dünyanın
Bir hırkadan yazışmış en şiir bulup çıkarmak
Aşk, hiç kimsenin hiç kimseyi bu kadar beklememesi...
Can Demiryel - Aşk
~ Osmanlı Şerbetlerinden Elma Şerbeti Tarifi ~
Şerbet Osmanlı’da günlük yaşantıyı geleneksel davranış kalıplarını etkileyen, Sultanın sofrasından fakir sofrasına kadar eksik tutulmayan, çeşit çeşit yapılan, her evde her zaman ansızın gelen misafire sunulması gereken en önemli ve leziz ikramlardan biriydi. İşte bu nefis şerbetlerden biri olan Elma Şerbeti Tarifi.
Malzemeler: 2 kg yeşil elma, 1 kg toz şeker, 2 litre su, 2 adet tarçın çubuğu, 2 adet elma kabuğu rendesi
Hazırlanışı: Elmaların kabuğunu soyup dörde bölün. Çekirdekleriyle birlikte derin bir tencereye alın. Sırasıyla çubuk tarçın, su, elma kabuğu ve şekeri ilave edin. 30 dakika kaynattıktan sonra ocaktan alın. Soğuyuncaya kadar tencerenin kapağı kapalı şekilde bekletin. İnce delikli bir tülbentten süzüp soğutun. Servis yapın.. Afiyet Olsun...
(ölçü tam olarak bu şekilde, ama tercihe göre şeker miktarını daha az kullanmanızda yarar var)
16 Eylül 2013 Pazartesi
KORKUNCA DİŞLERİMİZ NEDEN BİRBİRİNE VURUR?
Acıktığımızda karnımız gurulduyor. Güzel bir yiyecek gördüğümüzde tükürük salgımız artıyor, ağzımız sulanıyor. Korkunca çenemiz titriyor, tüylerimiz diken diken oluyor. Heyecanlanınca avuçlarımızın içi terliyor, yorulunca uykumuz geliyor... İnsan, yaratılışının ilk anından beri bu tür birçok özelliğe sahip. Şüphesiz herbirinin anlamı, fonksiyonu, koruyucu ve yararlı özellikleri var.
Fizyolojik olarak ilk insandan hiç farkımız yoktur, zamanlar ve dönemler içerisinde insanı etkileyen dış faktörler değişse de, insan bedeninin verdiği tepkiler hep aynı olmuştur.
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatik şekilde kendini savunmaya hazırlar. Bunu yaparken kendini savunmak için bazı kasları hazır hale getirir, beyin vücudun her tarafına sinyal göndermeye başlar, gerekirse kaçmada kullanacağı bazı kasları da seçer. Diğer canlılarda olduğu gibi insanda da dişler ve çene savunmanın ana mekanizmaları arasındadır. Biri bize sözlü saldırdığında, kavga ettiğinde, eleştirildiğimizde de savunmaya geçmemizin ve cevap vermeye çalışmamızın prensibi aynıdır, beyin bununla ilgili aynı sinyaller gönderir.
Korktuğumuzda çenedeki kaslar titremeye başlar, bu da sanki dişler takır takır birbirlerine vuruyorlarmış gibi bir görüntü yaratır. Bu arada aynı şekilde bacaklardaki kaslara da koşmaya hazırlanma uyarısı gider. Buradaki kaslar da hazırlık halinde titremeye başlarlar. Çok korkan bir insanın bacaklarının zangır zangır titremesi de bundandır.
Yani her ikisi, dizlerin ve çenenin titremesi birer savunma sistemi işaretidir.
Korkunca tüylerimizin diken diken olması da bununla ilgilidir.Cildimizdeki her kıl ve saç teli bir küme istemsiz kas hücresi ile donatılmıştır. Korkunca savunma refleksiyle bu minik kaslar kasılır ve tüylerimiz dikleşir.
Üşüyünce tüylerimizin dikleşmelerinin anlamı ise farklıdır. Kıllar aşırı soğukta dikleşerek, daha geniş bir yüzey oluşturur ve ısı alışverişini dengelemeye çalışırlar...
___________________________________________
"Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın. Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
~ Hud /56 ~
13 Eylül 2013 Cuma
Çoban Kalbi...
Efendim okuyanın yüreğinde bir iz bırakır umudu ile…
Ayyaşın biri hanımının düşeceksin bir yerlerde dediğine aldırmadan bulduğu tüm şişeleri kafaya dikermiş. Onu ne ayık gören olmuş, ne cami yolunda bulan. Hayatını bir serkeşliğe harcar dururmuş.
Günün birinde; eve gelmemiş. kadın aramış, taramış sızdığı yerde bulmuş en nihayeti.
Bakmış ruhunu verivermiş olanca ayyaşlığıyla. Üzülmüş kadın, ağlamış.. ne de olsa hayat otağının-ortağı, evinin önemli bir parçasıymış.
Koşmuş ahaliye, yetişin kaldıralım demiş-demişler kılımızı kıpırdatmayız ona…. İmama seslenmiş sonra, demiş imam;” cami yolu bilmezi camiden uğurlayamam.”
Kadın aciz kalmış, bu sefer demiş muhtara:- ne olur baksanız bunada…
hayır cevabı birkez daha tokat olmuş kadına, kanatmış kırık kalbini.
Kadın azimli, demiş ortada kalacak değil ya, kaldırmalı bir usul. Sırtlanmış cesedi, imkanı ölçüsü yıkamış-sarmış kefene gömmeye götürmüş beldenin kabrine..
Muhtar dikilmiş karşısına bu kez ve demiş:
-olmaz gömemezsin bu laşeyi bu yere.Git nereye gömersen göm ama pisletmene burayı bu cesetle, izin vermez bu gönlüm.
Çaresiz kadın, sürümüş günahkar cesedi… şehrin dışına çıkardığında kan ter içindeymiş ki, bir soluk alayım derken düşürüvermiş cesedi.
Uzaktan durumu gören çoban, acımış kadına.. koşmuş bir avaz yardıma.
Demiş kadın: – Allah senden razı olsun efendim, gücüm tükendi, başaramıyacaktım yoksa.
Çoban hikayeyi öğrenince demiş; anlamam bu işlerden ama bişeyler yapayım, gömüverelim bir usul.
Anlamadığı halde, sırf yardımı olsun diye pırpır etmiş yüreği, mırmır etmiş ol-dili bir usul gömüvermiş cesedi.
olay bitti acı kaldı geriye demiş kadın, evinin yolunu tutmuş ama olay bitmemiş yeni başlıyormuş meğer ki…
Birkaç gün içinde imam gelmiş kapıya, ahali ile birlik… demiş, rüyamda beyini gördüm hanım. hali perişan değil, ayyaşın biri ikram bulmaz ki oysa…
İmam sözü sürdürmüş şaşkınlığı büyükmüş;-Cennetlik gibi giyinmiş ikramların arasında hali pürmelali nahoş hiç değil aksine halinden hoşnut idi.
Söyle be-hey hanım! işin aslı ne idi? bilmediğimiz bişey vardı da, haksızlık mı ettik senin ayyaşa ?
Kadın birazda safca başını salladı, dedi:
– Hayır bildiğim bişey yok, göründüğü gibiydi, olsa herhal, önce ben bilirdim.
Konuşmalar bu minval uzamış gitmiş ama sonuç yok imiş. çözememiş hiçbiri, “durumun-aslı-ne?” olayı ortada şimdi.
Gelmiş üzerine konuşmanın beldenin muhtarı aynı rüyayı gördüğünü söylemiş, sorup soruşturup olayın ardını karıştırmış…
Ama nafile olay olduğu gibi,görünenden başka elle tutulur bişey yok ki..
Demiş kadın: – çobana gidelim, o gömerken dedi bişeyler ardı sıra.. belki de biliyordur var ise sırrı günahkar mirasında..
Hep beraber yol almışlar çobana sorup öğrenmek için, lakin sayıp dökmüşler boşa.
Çoban demiş, nereden bileyim ben… varsa bir sırrı, sizdedir o sır, ayyaş aranızdaydı her dem. Ama sen, demişler; mırmır etmişsin ona, ne söyledin de hele belki sır ordadır işte.
Çoban demiş yeniden, ben aciz bir çobanım.. ne okumuş ne yazmış ne de mürekkep yalamışım. İmam olaya soğuk bakınca, kadın taşımış buralara… haline pek acıdım, dedim edeyim yardım, gömelim el birlikte ..lakin çok umutlanma, bilmiyorum hiç dua ne söylerim bilmem üstüne…
O zaman aklıma geldi, dedim dua niyetine:
–Ya Rabbi! buraya misafir gelir, ben ona ikram ederim. Hazırda bişey yoksa, süt sağar içiririm.. Elimden bişey gelmez, yok dilimde hiç dua.. ikram edemeyenim, vekil tayin ettim, gönderiyorum ben Sana…Ya Rab! merhamet eyle, lütfun çok geniş, hazinen bol… bu da benim misafirim gönderdim ol İkramına.....
(İktibas)
Unutmayalım!... Halis Dua kaderi değiştirir... Çoban kalbiyle yapılan Dua'larda buluşmak temennisiyle... Hayırlı Cuma'lar...
9 Eylül 2013 Pazartesi
Her şey özeldi, özel olduğu içinde güzeldi..!
Hayat sanki daha güzeldi,
dijital fotoğraf makinelerinin icat edilmediği yıllarda.
dijital fotoğraf makinelerinin icat edilmediği yıllarda.
İnsanlar değerli, an'lar ise kıymetliydi...
Öyle olur olmaz zamanlarda düğmesine basılmazdı...!
Bir kare fotoğrafa senelerce bakılır, baktıkça hatırlanır,
hatırladıkça hayırla yâd edilirdi eskiler...
Her şey özeldi, özel olduğu içinde güzeldi..!
~ Aşk-ı Züleyha ~
Bir kare fotoğrafa senelerce bakılır, baktıkça hatırlanır,
hatırladıkça hayırla yâd edilirdi eskiler...
Her şey özeldi, özel olduğu içinde güzeldi..!
~ Aşk-ı Züleyha ~
8 Eylül 2013 Pazar
Kelimelerimi kaybettim ben, uzun zaman oldu....
Kelimelerimi kaybettim ben, uzun zaman oldu...
Kökünü kurutamadığım gönlümdeki hüzünler, şimdilerde tüm bedenimde, sarmaşık misali dolandı...
Çaylarında eski tadı yok artık, hep bir bayatlık....
Sanırım eskisi gibi olmayacak hiç bir şey, hayallerde bıktı,
zaten uçup gittiler,
zaten uçup gittiler,
Tıpkı yaşanmamış duygular, yaşanamamış an'lar gibi....
Oysa herşey çok farklı olabilirdi, kaybetmeseydik ümitlerimizi, tüketmeseydik sevgilerimizi....
Dedim ya; kelimelerimi kaybettim ben, uzun zaman oldu...
Kırgınlığım geçmeyecek, kırılmışlığım asla... kinim yok, hiç olmadı, olmazda...
Bak yine ağlıyorum, gözyaşlarım sözyaşlarıma karışıyor, beni bir tek onlar yalnız bırakmıyor...
Bugün hava biraz bulutlu burada, az öncede yağmur yağdı.
Sonbahar geliyor, hayat bende zaten hep sonbahar.
Bana bahar hiç uğramadı ki... halbuki yalancısına da razıydım
bir zamanlar...
bir zamanlar...
Yaşamadığım ne varsa içimde, kalbimin en mahrem yerinde, kimsenin bilmesine gerek olmayan şekilde...
Dedim ya; kelimelerimi kaybettim ben, uzun zaman oldu...
Halet-i ruhumda eskisi gibi değil artık, unutmamak,
biriktirmek acı veriyor...
biriktirmek acı veriyor...
Hayat su gibi akarken, bazen saatlerin bile yıl gibi uzun süreceğini nereden bilebilirdim ki...!
Yazmak iyi gelirdi önceleri, mutluluğun, huzuru da alıp beraberce beni terk etmediği zamanlarda....
Beklemiyorum, Beklenmiyorum, Bekletmiyorum...
Mutlu mesut olsunlar...
Mutlu mesut olsunlar...
Dedim ya; kelimelerimi kaybettim ben, uzun zaman oldu...
___________________________________
~ E.E. Namı diğer Aşk-ı Züleyha ~
3 Eylül 2013 Salı
~ Misvağın Sıhhi ve Dini Faydaları ~
Misvak taze ve kuru olmak üzere iki kısma ayrılır. Taze misvağın kabuğu 2 cm. uzunluğunda, fırça olacak şekilde soyulur. Bu uç, hafif çiğnenerek lif lif fırça hâline getirilir. Soyulan kabuklar, tere otu lezzetinde ise misvak taze demektir.
Kuru misvak da aynı şekilde açılır ve ılık suda yarım saat bekletilir. Ağızda çiğnenerek fırça hâline getirilir.
Misvak boyunun dört parmak uzunluğu ile bir karış arasında olması mendup (güzel) sayılmıştır. Çapı ise, serçe parmağı kadar olmalıdır.Misvaklamaya dişlerin ortadan sağ tarafını yaparak başlamalıdır. Dişler, diş etlerine zarar vermeden enine ya da boyuna misvaklanabilir.
Yapılan deneylerin sonucuna göre, dişler misvaklandıktan sonra iki saat süreyle dişlerde mikroorganizma gözükmez. İki saat sonra mikrop tekrar üremeye başlar. Kullanılan misvaklarda ise, kullanımdan hemen sonra bakteriler bulunmuş, fakat oda sıcaklığında iki saat bekletilince bakterilerin ya azaldığı ya da tamamen yok olduğu gözlenmiştir. Bu da misvakın içindeki kimyasal maddeden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte ucu açılmış bir misvak da en çok iki-üç gün dişler temizlenebilir. En iyisi yeni uç açılarak yapılan diş temizliğidir.
Diş temizliği sünnettir. Bu iş, ister diş macunu sürülerek ister başka metotlarla yapılsın fark etmez. Ama misvaklama, hem sünnet, hem de mekanik ve kimyasal yolla temizliğin sağlanmasında daha sağlıklı bir yoldur.
“Medicana” adlı bir derginin 54. sayısında misvak hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“Bu misvak çubukları, dişlerde meydana gelen mikrop plaklarını, hem mekanik olarak hem de plağı teşkil eden maddelerle reaksiyona girerek temizliyor. Bu çubukların, dişleri beyazlatan ve koruyan florur, slika, alkolidler, uçucu nebâti yağlar, reçine, sakızlar, taninler ve antra kinonlar ihtiva ettiği, dişleri temizlemenin yanı sıra diş etlerini stumüle edip şişme ve kanamaları iyileştirdiği anlaşılmıştır.”
Misvakın Sağlık Açısından Faydaları
Misvakla ilgili İndiana Üniversitesi Kimya Bölümü ve Kral Suud Üniversiteleri’nin çok ayrıntılı araştırmaları bulunmaktadır. Bu araştırmalardan özet olarak şunları söyleyebiliriz: Misvak anti-septik anti-mikrobiyal maddeler içerdiğinden, dişler kadar diş minesi, ağız içi yaraları, boğaz ve damak için de faydalıdır.
Bilimsel araştırmala, misvakın 30 kadar kimyevî ve organik madde içerdiğini göstermiştir. Bunlar, diş parlatıcı ve temizleyici maddeler olduğu kadar sindirim sistemini iyi yönde etkileyen faydalı maddeler de içermektedir. Bu maddelerden bazılarını sayacak olursak:
-Diş etlerini iyileştirici C vitamini,
-Diş minesini koruyucu çam sakızı,
-Diş etlerini uyarıcı trimetil ami,
-Diş etlerini sıkılaştırıcı astrinjent,
-Ağızda asit üretimini önleyici, diş çürümesini önleyici benzylisothiayanat,
-Mikrop öldürücü, iltihap kurutucu jogolon,
-Beyin için önemli olan fosfor ve ayrıca kalsiyum ve potasyum…
-Misvağın pankreas, mîde asiti, mîde ülseri ve böbrekler üzerine müsbet yönde etkisi vardır.
-Ağız içi asiti dengelediği, kan serumunu çok hafif aktive ettiği, şeker düşürücü olduğu, iltihap kuruttuğu ve idrar söktürücü olduğu da laboratuar çalışmalarıyla ispatlanmıştır.
-Sindirimi kolaylaştırdığı gibi mide asidinin dengede kalmasına da faydalıdır.
-Diş çürüklerinden kaynaklanan göz tansiyonun düşmesini de misvakkullanarak önleyebiliriz.
-Diş taşları, tabiî bir yol olan tükürükten meydana geldiği için, düzenlimisvak kullanarak tükürükteki kalsiyum tuzlarının dişe yapışması ve diş taşı oluşumu engellenmiş olur.
Misvakın Dini Yönden Faydaları
-Sünnete ittibâ niyetiyle olduğu için Allâh’ı râzı eder.
-Misvak kullanan dünyadan temiz olarak çıkar.
-Misvak kullanana Peygamber Efendimiz mağfiret diler.
-Peygamber Efendimiz’in Kevser havuzundan içmek nasip olur.
-Melekleri sevindirir.
-Arş o kimseye duâ eder.
-Kabrin geniş olmasını sağlar.
-Sevapları arttırır.
-İhtiyarlığı geciktirir.
-İman ile şehâdet getirerek ölmeye vesile olur.
-Sırattan çabuk geçmeye yardımcı olur.
-Hitâbeti güzelleştirir.
-Kekemeliğe faydalıdır.
-Sesi güzelleştirir.
-Yüzü güzelleştirir.
-Gözün nûrunu arttırır.
-Kalbi temizler.
-Hazmı kolaylaştırır, vücut hararetini giderir.
-Kalp ve mide sinirlerini kuvvetlendirir.
-Mideyi düzeltir.
-Bedeni kuvvetlendirir.
(Bkz: İmâm-ı Gazâlî, İhya; Muhammed Hamdi Erdem, Ruhu İslam, s. 113-114)
1 Eylül 2013 Pazar
Bugün Pazar...
Masamda çay, aklımda sen var..
Hafif esse de rüzgar, içimde fırtına kopar...
Bir yudum daha alırken, gözlerim uzaklara dalar...
Zihnimde dolaşır olmaz bir hayal..!
Radyoda çalar, Rafet der; "yanımda kal"
Balkonda da daha tatlı gelir çay...
Aman sakın etmeyin nazar :)
Gönül frekansımın tuttuğu yar!
Senin de içini ısıttı mı?
Benim içtiğim çay...!
~ Aşk-ı Züleyha ~
(Mayıs- 2012)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)